Author |
John D. Barrow |
Title |
Olanaksızlık: Bilimin Sınırları ve Sınırların Bilimi |
Original title |
Impossibility: The Limits of Science and The Science of Limits |
Edition |
Birinci Basım, Mayıs 2002 |
Publisher |
Sabancı Üniversitesi Yayınları |
ISBN |
975-8362-16-X |
Call No |
Q175 .B37 2002 |
Önsöz | 1 | ||
I. | Olanaksızlık Sanatı | 5 | |
Negatif düşünmenin gücü | 7 | ||
Yüzler ve oyunlar hakkında | 9 | ||
Her şeye muktedir olanlar | 16 | ||
Paradoks | 22 | ||
Görsel paradoks | 22 | ||
Dilsel paradoks | 30 | ||
Kesinliğin sınırları | 33 | ||
Kozmik bir hız sınırı | 37 | ||
Özet | 39 | ||
II. | Ilerleme Umudu | 41 | |
Gökkuşağının ötesi | 43 | ||
Telegraph Avenue yoluyla Polinezya'ya yolculuk | 48 | ||
Ilerleme ve önyargi | 56 | ||
Sınırsız bilgi ukalâlığı | 62 | ||
Negativizm | 66 | ||
Olanaksız hakkında bazı 19. yüzyıl düşünceleri | 71 | ||
Özet | 81 | ||
III. | Geleceğe Dönüş | 89 | |
Bilimin sınırlarından ne kastediyoruz? | 85 | ||
Olanaklı gelecekler | 87 | ||
Karmakarışıklık | 96 | ||
Seçici ve mutlak sınırlar | 100 | ||
2İnşacılar mı yoksa cerrahlar mı olacağız? | 102 | ||
Vadeli işlemler pazarı | 104 | ||
Yapılacak daha kaç keşif var? | 118 | ||
Özet | 119 | ||
IV. | Insan Olmak | 121 | |
Akıl ne işe yarar? | 123 | ||
Sözcüklere güvenmek | 131 | ||
Çagdas sanat ve bir kültürün ölüümü | 134 | ||
Karmaşıklık maçı: Olası-değil Dağı'na tırmanma | 137 | ||
Izlenebilir olmama | 142 | ||
Öncü ruh | 151 | ||
Çesitliligin sonu | 153 | ||
Bilim her zaman kendi sonunu hazırlar mı? | 156 | ||
Ölüm ve bilimin ölümü | 158 | ||
Sınırların psikolojisi | 160 | ||
Özet | 162 | ||
V. | Teknolojik Sınırlar | 165 | |
Evren ekonomik bakımdan tutarlı mı? | 167 | ||
Neden bu konumdayız? | 169 | ||
Büyüklüğün bazı sonuçları | 172 | ||
Doğa kuvvetleri | 175 | ||
Doğa kuvvetleri | 175 | ||
Evreni manipüle etmek | 180 | ||
Kritik durum: Kum bilmecesi | 193 | ||
Seytanlar: Maliyeti hesaba katmak | 198 | ||
Iki gecelik tipi | 204 | ||
Teknolojik ilerleme kaçınılmaz mıdır veya herzaman arzu edilir mi? - bir masal | 175 | ||
Özet | 213 | ||
VI. | Kozmolojik Sınırlar | 215 | |
Son ufuk | 217 | ||
Enflasyon-bunca yıl sonra hâlâ çılgın | 228 | ||
Kaotik enflasyon | 235 | ||
Evren açık mı yoksa kapalı mı? | 237 | ||
Sonu olmayan enflasyon | 238 | ||
Evrenlerde doğal seçim | 242 | ||
Topoloji | 244 | ||
Evrenin bir başlangıcı var mıydı? | 247 | ||
Çiplak tekillikler: En son hudud | 252 | ||
Boyutlar | 255 | ||
Simetri-kırma | 257 | ||
Özet | 261 | ||
VII. | Derin Sınırlar | 263 | |
Gerçeklikteki örüntüler | 265 | ||
Paradokslar | 271 | ||
Tutarlılık | 274 | ||
Zaman yolculuğu: Evren tarihçiler için güvenli mi? | 276 | ||
Eksiksizlik | 288 | ||
Olanaksız yapılar | 293 | ||
Mecazi olanaksızlıklar | 298 | ||
Özet | 299 | ||
VIII. | Olanaksızlık ve Biz | 301 | |
Gödel Teoremi ve fizik | 303 | ||
Gödel, fiziği engelliyor mu? | 307 | ||
Gödel, mantık ve insan aklı | 319 | ||
Özgür irade problemi | 322 | ||
Tepki oyunu | 327 | ||
Canlanan matematik | 329 | ||
Daha değişik türden bir olanaksızlık | 331 | ||
Arrow Olanaksızlık Teoremi | 336 | ||
Özet | 341 | ||
IX. | Olanaksızlık: Değerlendirme | 343 | |
Olanı olmayanla anlatmak | 345 | ||
Notlar | 351 | ||
Dizin | 220 |
Önsöz kitabin en önemli bölümüdür.
Eleştirmenler bile okurlar onu.
Philip Guedalla
Olanaksızlıkla hem bilimciler hem de filozoflar ilgilenirler. Bilimciler, olanaksız olduğuna inanılan şeylerin gerçekte tümüyle olanaklı olduğunu göstermekten hoşlanırlar. Filozoflar ise tam tersine, genellikle akla çok yakın görünen şeylerin gerçekte olanaksız olduğunu göstermeye yatkındırlar.
Doğanın güvenilir "yasalarla" yönetildiğine ilişkin tartışma ötesi kanıtlar bizim olanaklı ile olanaksızı ayırdetmemize izin verir. Yalnızca, olanaklı ile olanaksız arasında bir ayırım olduğuna inanan kültürler bilimsel ilerlemeye elverişli doğal ortamı sağlamışlardır. Ne var ki, "olanaksızlık" sadece bilim hakkında söz konusu değildir. Önümüzdeki sayfalarda sanat, edebiyat, politika, ilahiyat ve mantık alanlarındaki olanaksızlıkların insan aklını beklenmeyen adımlar atmaya teşvik ettiği durumlardan bazılarını ele alacağız. Bu da bize olanaksızlık kavramının, gerçek olanın doğasına ve içeriğine nasıl ışık tuttuğunu gösterecektir.
Olanaksızlık düşüncesi çok kişinin aklında alarm zillerini çaldırır. Evrenin insan tarafından anlaşılmasında ya da bilimsel ilerlemenin kapsamında sınırlar olabileceği yolundaki herhangi bir olasılık, bazı kişiler için, bilimsel girişime olan güveni baltalayan tehlikeli bir işarettir. Bilinmeyenin sınırsızca araştırılmasının tehlikelerinden korktukları ve amaçlarından kuşku duydukları için bilimin sınırlı olabileceği yolundaki düşünceye heyecanla sarılan kişiler de, aynı ölçüde önyargılıdırlar.
Her yüzyılın sonunda, bilimde bir genel değerlendirme yapıldığı görülüyor. Aşağıda göreceğiniz gibi, geçen yüzyılın sonunda, bilimin sınırları konusu çok canlıydı; asla çözülemeyecek problemler bulma girişimleri oldu. Bu problemler ilgiyle okunabilir. ancak yüzyıl sonra insanlar, bugün bizim ilgilendiğimiz şeyler hakkında acaba ne düşünecekler? 20. yüzyılın sonuna yaklaşırken, geriye baktığımızda, ilerleme dolu olağanüstü bir yüzyıl ve olağanüstü özelliklere sahip bir bilimsel ilerleme görüyoruz. Birçok araştırma alanında bir yeni yaklaşım ortaya çıkmış; bu sayede de bilimsel teori, isabetli öngörülerde bulunmada nicelik ve nitelik bakımından öylesine başarılı olmuştur ki, uygulayacılar sona erişilip erişilmediğini teorilerinin kendi alanlarına giren herşeyi açıklayıp açıklayamayacağını sorgulamaya başlamışlardır. Ancak daha sonra beklenmedik bir şey olur: Teori, öngörüde bulunamayacağını öngörmüştür. Bu, kapsadığı alanın sınırlaması değil, teorinin kendi kendini sınırlamasıdır. Bu sonuç çarpıcı biçimde o denli tekrarlanıyor ki, bilimsel teorilerin gelişmişliğinin 'kendini sınırlama özelliği' ile saptanabileceği akla geliyor. Bu sınırlar sadece teorilerin yetersiz, uygunsuz ve düşük hassasiyette olmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıyor; bilginin doğası ve evrenin kendi içinden araştırmanın sonuçları hakkında da bize derin birşeyler anlatıyorlar.
bilimin sınırları ve sınırların bilimi üzerindeki çalışmalarımız bizi, uygulamadaki maliyet, hesaplanabilirlik ve karmaşıklık gibi sınırlardan alıp; doğanın büyüklük, yaş ve karmaşıklık görünümünün tam ortasındaki konumumuzda bilebileceğimiz şeylere getirilen kısıtlamalara götürecektir. Olası teknik geleceğimiz konusunda spekülasyonlar yapacağız: Doğanın büyük, küçük ve karmaşık bölgelerinde doğayı manipüle etme olanaklarını tayfta, şimdiki yeteneklerimizin konumunu saptayacağız. Ancak karşılaştığımız sınırlar sadece pratik gerekçelerden kaynaklanmıyor. İnsan olmamızın getirdiği kısıtlamalar da var olabilir. İnsan beyni, bilim hatırda tutularak geliştirilmiş değildir. bilimsel seziler de, sanatsal duyularımız gibi, uzak geçmişlerde karşılaştıkları, çevre koşulları ile daha iyi uyum sağladıkları için varlıklarını sürdürmüş bir takım niteliklerin yan ürünleridir. Bu belirsiz kökenler, belki de bizim evreni anlama arayışlarımıda bazı şeylerden vazgeçmemize yol açacaktır.
Daha sonra, olanaklı bilgi konusunu ele alacağız. Evrenin başlangıcı, sonu ve yapısı hakkındaki önemli kozmolojik soruların çoğunun yanıtlanabilir olmadığını göreceğiz. Evren hakkındaki çağdaş görüşler, astronomlar tarafından güvenle açıklanmaktadır. Ancak bu açıklamalar öyle basitleştirilmiştir ki, evrenin sonlu ya da sonsuz açık ya da kapalı, sonlu süreli ya da sonsuz süreli olup olmadığını bilmemizin neden mümkün olmadığı konusu hep karanlıkta kalmıştır. Son olarak da, Gödel'in matematiğin sınırlamaları hakkındaki ünlü teoremlerinin gizemi üstünde duracağız. Doğru ya da yanlış oldukları asla saptanamayacak aritmetik ifadelerin varlığını kaçınılmaz olduğunu biliyoruz. Bunun gerçek anlamı nedir? Bu teoremin gerisinde yatan giz nedir? Biim bakımından etkileri nelerdir? Bu, hiçbir zaman yanıtlayamayacağımız bilimsel sorular anlamına mı gelir? Yanıtların beklenmedik olduklarını ve bizi, doğadaki tutarsızılığı, zaman yolculuğu paradokslarını, özgür iradenin doğasını ve aklı işleyişini ele almaya yönettiklerini göreceğiz. Daha sonra da bireysel seçimlerden ortak seçimlere geçmeye çalışmanın bazı tuhaf sonuçlarını araştıracağız. Bu bir uygulama sonucu ya sa birbiriyle yarışan seçenekler karşısında aklın bir karar alması sonucu olsa da bütün karmaşık sistemler üzerinde yankıları olabilecek derin bir olanaksızlıkla karşı karşıya olduğumuzu göreceğiz.
Burada, bu temel sınırların acayip dünyasında, bazı özgünlüklerin açıkça görülebilmesine izin verecek ölçüde karmaşık olan dünyaların açık-sonlu olmaları gerektiğini, bunun da tek bir mantıksal sistemin sınırları iöinde kalmaya karşı olduğunu öğreniyoruz. Bilincin ortaya çıkmasına yetecek ölçüde karmaşık olan evrenler, kendileri hakkında kendi içlerinden bilinebilecek şeylere sınırlamalar koyarlar.
Yolculuğumuzun sonunda, okuyucunun olanaksızlık konusunda ilk bakışta görülenden çok daha fazlası olduğunu anlayacağını umarım. Bunun, olup biteni anlamadaki katkısı hiç de olumsuz değildir. hatta bilinmesi, yapılması, görülmesi olanaksız olan şeylerin, giderek evrenin olanaklı olanlardan daha açık, daha tam ve daha kesin olarak tanımladığını yavaş yavaş anlayacağımıza inanıyorum.
Bu kitap, ne yazık ki tamamlandığını görecek kadar yaşamayan, Roger Tayler'ın anısına adanmıştır. Sussex'deki meslektaşlarına, İngiltere'deki ve tüm dünyadaki gök bilimcilere verdiği özverili hizmetler, ona, bu bilim insanlarının saygı, hayranlık ve dostluğunu kazandırmıştı. yokluğu derinde hissedilmektedir.
Bana düşünceleri ve öğütleriyle yardım eden, ya da resimler ve referanslar sağlayan birçok kişiye, özellikle David Bailin, Per Bak, Margaret Boden, Michael Burt, Bernard Carr, John Casti, Greg Chaitin, John Conway, Norman Dombey, George Ellis, Mike Hardiman, Susan Harrison, Jim Hartle, Piet Hut, Janna Levin, Andrew Liddle, Seth Lloyd, Harold Morowitz, David Pringle, Martin Rees, Nicholas Rescher, Mark Ridley, David Ruelle, John Maynard Smith, Lee Smolin, Debbie Sutcliffe, Karl Svozil, Frank Tipler, Joseph Traub ve Wes Williams'a teşekkürlerimi sunarım. Eşim, birçok pratik yoldan bana yardım etti ve evin kâğıt yığınlarıyla dolmasını şaşılacak bir hoşgörüyle kabul etti; çocuklarımız David, Roger ve Louise için ise bu kitap, telefonun sınırsız kullanımının gerçekten temel limitleri olabileceği endişesine yol açtı.
J.D.B.
Brighton
Kasım 1997
Bilinmesi olanaksız şeyler varmı? Varsa neler?..
Insanin akli, bilgisi, bilinci sinirli mi? Niçin ve nereye kadar?.. En büyük başarı öykümüz olan bilimin sınırı olabilir mi? Sınır nedir?.. Bilimin sınırlarını dayatan, evrenin karmaşıklığı ve gelişmenin maliyeti mi? Yoksa, evrim yeterince donatamadı mı insan aklını?.. Bilgi kendi sınırlarını dayatıyor olabilir mi? Bunun özgür irade ve bilinçle bağlantısı ne?..
Barrow, bilginin sınır boylarında geziniyor... Olanaksızlığın, düşüncelerimizi nasıl belirlediğini araştırıyor... 'Âlim-i mutlak' hakkındaki teolojik spekülasyonlardan, gerçeküstücülüğün olanaksız figürlerine; Gödel'in ünlü teoreminin bilimdeki izdüşümlerinde, zaman yolculuğuna uzaniyor...